İnsan ve kendinin hikâyesi yaşam boyu süren bir yolculuktur. Hikâyenin unsurları olan insan da kendi de zaman içinde şekillenir. Önce insanın merkezindeki birlikten dışa doğru hareket ile Kendilik kavramının oluşumu gerçekleşir. Ardından “Ben kimim?” sorusu ile bu kez dıştan içe doğru, kendilikten insan olmanın derinliklerine yolculuk başlar. Kendini aramak, kendini tanımak ve kendini bulmak…
“İnsan yavrusu, bir dış kökenden geldiğini açıkça kavrayamadığı uyaranlar ile algısal ve duygusal yatırımlarıyla hayata başlar. Bu yatırımlar hafızayı oluştururken iç-dış, kendilik-ötekilik farklılaşması henüz başlamamıştır, ikilik birlik hâlindedir.”[1] Daha sonra ilerleyen zamanla insan, ortak yaşamsal alana girdiğinde kendinin ve ötekinin farklılaşmasıyla karşılaşır.
[1] Margaret S. Mahler, Fred Pine, Anni Bergman,İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu, 2003, Sy.75
Gerçek kendiliğin yapı taşları; biyolojik ve genetik miraslardan, propriyoseptif[1] algı ve duyumsamalardan ve şefkatli bir nesneyle etkileşimlerinden meydana gelir.[2] Yaşamın ilk üç yılında güvenli bağ kurabilme, anlaşılma, destekleyen tutum, ihtiyaçların zamanında ve yerinde karşılanması, kendilik oluşumunu besleyen yaklaşımlardır. Şayet bu yaklaşımlar olumlu şekilde gerçekleşmez ise hatalı kendilik kavramı ortaya çıkabilir.
[1] Propriyoseptif : vücudumuz ve vücudumuzun dünya ile ilişkisini anlamamızı sağlayan duyumuzdur.
[2] James F. Masterson, Gerçek Kendilik, 2010, Sy.46
İnsanın nesne ve öteki farkındalığı arttıkça ortak yaşama olan güvensizlik ile eleştirel tutum, tüm kusuru (eksikliği) dışarıda aramaya yöneltebilir. Kusur aramak, James F. Masterson’ın kendilik kavramının gelişim süreci içinde bir savunma aracı olarak ortaya çıkabilir. İnsanın kendilik kavramını arama, tanıma ve bulması için çıkış noktası olması gereken “ Ben kimim” sorusu, hatalı kendilik oluşumuyla “sen kimsin (ki) ! Bu ne (ki) ! “ şekline dönüşebilir. Bu noktada kendilik hatalı yapılanmaya devam eder ve kendi olma süreçleri kişi bunu fark edinceye kadar sekteye uğrar.
Kızılderili atasözü “Birini yargılamak istediğin zaman, önce gökte üç ay değişene dek, onun ayakkabılarıyla yürümelisin.” der. Doğru olan kusur aramaktan vazgeçmektir.
Sağlıklı bir kendilik oluşumunda gelinen nokta kusur aramamaktır. Bu erdem, her şeyin yanlışını, eksikliğini, elverişsizliğini aramamak, gereğinden çok titiz ve hoşgörüsüz davranmamak, yıkıcı eleştiriler yapmamak, kınamamaktır.
Mevlâna’nın deyişiyle kişinin değeri aradığı şeyde gizlidir. İnsan kusur arar ise kıran, inciten, ayrıştıran, kusurlu olan olmaktan öte geçemeyecektir. Oysaki kusur aramamak, ayıpları örtücü olmak, sabır göstermek, kötülüğün zihinden çıkarılması asıl ihtiyaç olandır.
Bektaşi kültüründen “Bir kimsenin kusurunu görme, görürsen ört, iyilik eyle, örtemesen eksik eyle, dilin ile kalbin ile ört…” nasihatine kulak verilebilir. İnsanın sürekli bir inceleme ve araştırma içinde olması kaçınılmazdır. Ancak bu inceleme sağlıklı bir kendilikte, nasihat edilen hoşgörü ve sevgi ile birlikte mümkündür.
İnsanlar farklı olduğu için olayları da farklı olarak görür ve benzer durumlara karşı aynı şekilde tepki göstermeyebilir. Ötekinin varlığına, inanç ve düşünce ayrılığına saygı duymak, insan olarak değer vermek sağlıklı kendiliğin yöntemidir.
Kendilik yolculuğunda kusur aramamak, duyuların akıcılığı ve canlılığı, kendiliğin ifadesi ve kimliği, Sevgi ve hoşgörü ışığında insan, kendini bütün ve bağımsız hâlde görebilmenin yolunu açar.
İnsan ve kendinin hikâyesi yaşam boyu süren bir yolculuktur. Hikâyenin unsurları olan insan da kendi de zaman içinde şekillenir. Önce insanın merkezindeki birlikten dışa doğru hareket ile Kendilik kavramının oluşumu gerçekleşir. Ardından “Ben kimim?” sorusu ile bu kez dıştan içe doğru, kendilikten insan olmanın derinliklerine yolculuk başlar. Kendini aramak, kendini tanımak ve kendini bulmak…
“İnsan yavrusu, bir dış kökenden geldiğini açıkça kavrayamadığı uyaranlar ile algısal ve duygusal yatırımlarıyla hayata başlar. Bu yatırımlar hafızayı oluştururken iç-dış, kendilik-ötekilik farklılaşması henüz başlamamıştır, ikilik birlik hâlindedir.”[1] Daha sonra ilerleyen zamanla insan, ortak yaşamsal alana girdiğinde kendinin ve ötekinin farklılaşmasıyla karşılaşır.
[1] Margaret S. Mahler, Fred Pine, Anni Bergman,İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu, 2003, Sy.75
Gerçek kendiliğin yapı taşları; biyolojik ve genetik miraslardan, propriyoseptif[1] algı ve duyumsamalardan ve şefkatli bir nesneyle etkileşimlerinden meydana gelir.[2] Yaşamın ilk üç yılında güvenli bağ kurabilme, anlaşılma, destekleyen tutum, ihtiyaçların zamanında ve yerinde karşılanması, kendilik oluşumunu besleyen yaklaşımlardır. Şayet bu yaklaşımlar olumlu şekilde gerçekleşmez ise hatalı kendilik kavramı ortaya çıkabilir.
[1] Propriyoseptif : vücudumuz ve vücudumuzun dünya ile ilişkisini anlamamızı sağlayan duyumuzdur.
[2] James F. Masterson, Gerçek Kendilik, 2010, Sy.46
İnsanın nesne ve öteki farkındalığı arttıkça ortak yaşama olan güvensizlik ile eleştirel tutum, tüm kusuru (eksikliği) dışarıda aramaya yöneltebilir. Kusur aramak, James F. Masterson’ın kendilik kavramının gelişim süreci içinde bir savunma aracı olarak ortaya çıkabilir. İnsanın kendilik kavramını arama, tanıma ve bulması için çıkış noktası olması gereken “ Ben kimim” sorusu, hatalı kendilik oluşumuyla “sen kimsin (ki) ! Bu ne (ki) ! “ şekline dönüşebilir. Bu noktada kendilik hatalı yapılanmaya devam eder ve kendi olma süreçleri kişi bunu fark edinceye kadar sekteye uğrar.
Kızılderili atasözü “Birini yargılamak istediğin zaman, önce gökte üç ay değişene dek, onun ayakkabılarıyla yürümelisin.” der. Doğru olan kusur aramaktan vazgeçmektir.
Sağlıklı bir kendilik oluşumunda gelinen nokta kusur aramamaktır. Bu erdem, her şeyin yanlışını, eksikliğini, elverişsizliğini aramamak, gereğinden çok titiz ve hoşgörüsüz davranmamak, yıkıcı eleştiriler yapmamak, kınamamaktır.
Mevlâna’nın deyişiyle kişinin değeri aradığı şeyde gizlidir. İnsan kusur arar ise kıran, inciten, ayrıştıran, kusurlu olan olmaktan öte geçemeyecektir. Oysaki kusur aramamak, ayıpları örtücü olmak, sabır göstermek, kötülüğün zihinden çıkarılması asıl ihtiyaç olandır.
Bektaşi kültüründen “Bir kimsenin kusurunu görme, görürsen ört, iyilik eyle, örtemesen eksik eyle, dilin ile kalbin ile ört…” nasihatine kulak verilebilir. İnsanın sürekli bir inceleme ve araştırma içinde olması kaçınılmazdır. Ancak bu inceleme sağlıklı bir kendilikte, nasihat edilen hoşgörü ve sevgi ile birlikte mümkündür.
İnsanlar farklı olduğu için olayları da farklı olarak görür ve benzer durumlara karşı aynı şekilde tepki göstermeyebilir. Ötekinin varlığına, inanç ve düşünce ayrılığına saygı duymak, insan olarak değer vermek sağlıklı kendiliğin yöntemidir.
Kendilik yolculuğunda kusur aramamak, duyuların akıcılığı ve canlılığı, kendiliğin ifadesi ve kimliği, Sevgi ve hoşgörü ışığında insan, kendini bütün ve bağımsız hâlde görebilmenin yolunu açar.