Telafi Etmek
Bir şeyin olumsuz etkisini veya sonucunu başka olumlu bir etki ile yok etmek, karşılamak, dengelemek, yerine koymak, düzeltmek anlamında kullanılır. Telafi etmek ya da kefaret ödemek; felsefi, dini veya psikolojik olmak üzere birçok açıdan incelenen bir kavramdır.
Neden telafi etmemiz gerekir?
Tarih boyunca bu soru, farklı disiplinlerce kendine yanıtlar bulmuştur. Doğaya baktığımızda her unsurun kendi görevini; teşvik edilmeksizin, ödüllendirilmeksizin yerine getirdiğine şahit oluruz. İnsanın da doğanın bir unsuru olarak kendi görevini yerine getirmesi yani kendi varlığının, özünün gerekliliklerine göre yaşamını sürdürmesi önemlidir. Menfi istekler ve tutkular; kendi çıkarı için işleyen çarpık düşünce yapısı, açgözlülük, bencillik gibi şeyler insana ait, ona yaraşır olanın önüne geçer. İnsanın kendi doğasına göre yaşaması için (insanı bencilliğe düşüren ve kendi doğasından uzaklaştıran) bu gibi olumsuz duygu ve düşünceleri fark etmesi ve onlardan arınması gerekir. Telafi etmek; kusurlarımızdan, cahillikten kaynaklanan hatalarımızdan ve bencillikten arınmak için önemli bir yöntemdir. Kullanmayı bilirsek; irade, cesaret, iyilik, güzellik gibi pek çok önemli iç gücümüz bize; olumsuz duygu ve düşüncelerimizin etkilerine karşı kararlı olarak eyleme geçmemizi sağlar. Bozuk bir gıda nasıl mideyi bozar ve insanı hasta ederse, insanın doğasına aykırı duygu, düşünce ve eylemleri de kendisini hasta eder. Bunları fark etmesi, düzeltmek için harekete geçmesi ise onu kendi özüne yakınlaştırır.
Toprak altında kalmış değerli bir madeni açığa çıkarmak için farklı farklı yöntemler kullanılır. İlk önce madenin yeri tespit edilir, toprak kazılır, fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçirilip saflaştırılır. İnsanın özü de tıpkı değerli bir madenin açığa çıkarılması gibidir; kendi doğasına ait olmayanı fark eden insan, kendi doğasına aykırı her türlü olumsuz duygu, düşünce ve davranışların etkisini telafi ettikçe kendi özü ile arasındaki mesafeyi kapatır.
Neyi telafi etmeliyiz?
Kendi etki alanımızda bulunan ve bize bağlı olan olumsuz şeyleri telafi edebilir, iyileştirebilir ve düzeltebiliriz. Stoacı filozofların söylediği gibi düşüncelerimiz, yaşayışımız, isteklerimiz, eğilimlerimiz kısaca bütün davranışlarımız bizim etki alanımızdadır. Karşılaştığımız ya da yaşadığımız durumlar sonrası verdiğimiz tepkilerden, söylediğimiz sözlerden üzüntü duymak, fark etmek bir şey ama benzer durumlarda aynı davranışları yapmamak için irade göstermek, karar verdiğimiz şekilde davranmak başka bir şeydir. Hatalarımızı, kusurlarımızı tespit edip, düzeltmek için bir çaba gösteremediğimizde; bu acizlik bir süre sonra bizim için dayanılmaz olur ve hatalarımız ve kusurlarımızda kendimizi haklı çıkarmaya çalışırız. O nedenle olumsuz bir etkide bulunduğumuzda telafi etmek için hemen harekete geçmeliyiz.
Sessizliğin Sesi metninde “Acı kaynaklı tek bir gözyaşını dahi yakıcı güneşin kurutmasına izin verme.” der. Acı çekmiş ya da acı çektirmiş olabiliriz, vakti zamanında yaptığımız bir etkinin sonucu olarak bu acı zamanla geçer. Ama önemli olan, kendini tanıma macerasına atılmış bir kişinin bu acının zamanla geçmesine izin vermektense acının kaynağı etkiyi yok etmek için cesaret gösterip telafi etmesidir.
“Her etki bir tepki doğurur.” derler. Bizim adımıza yenen bir yemek nasıl ki açlığımızı yok etmiyorsa kendi olumsuz duygu, düşünce ve davranışlarımızın etkilerini ancak kendimiz düzeltebiliriz. Bazen nasıl düzelteceğimizi bilmediğimiz için bir hata daha yapmaktan korkarız. Öğrenirken hata yapabiliriz, hataları tekrarlamaktansa önemli olan hataların tecrübesini çıkartıp eyleme devam etmektir. Hatalarının tecrübesi çıkaran insan olgunlaşır.
“Dilin kemiği yoktur” derler; haklıda olsak sözlerimizin şiddeti ile birinin kalbini mi kırdık? Kalp kırıldığında tamir etmek zordur ama en azından bundan sonrası için daha yapıcı ve sevgi dolu bir dil kullanmayı deneyebiliriz. Cep telefonlarının olmadığı zamanlarda herkesin randevu saatine daha sadık olduğu söylenir. Planlama eksikliği, öngörüsüzlük, trafik gibi nedenlerle birçoğumuz randevu saatine zamanında gidemez. “Zaman” o kadar değerlidir ki, geçtiğinde bir daha geri gelmez. Birbirlerinin hayatında; tembellikten, önemsememekten veya planlayamamaktan dolayı bir daha geri gelmeyecek “zamanın boş yere bekletilerek” geçmesine neden olduk. Yılın her günü iş çıkış saatinde köprüde trafik kilitse, 5 dakikalık mesafeyi bir saate geçmek kimse için sürpriz olmayacaktır. Zaman hırsızlığı yapmamak için çok daha zekice hareket etmeyi öğrenebiliriz.
Daha iyi bir dünya da yaşamak istiyorsak önce daha iyi bir insan inşa etmekten başlayabiliriz. İyi bir proje ile kaliteli malzemelerden yapılan bir bina ne kadar sağlamsa; bilgelik dolu fikirleri hayatının her alanına rehber etmiş; kendinden kaynaklanan olumsuz etkileri telafi etmiş bir kişi de o denli güçlüdür.
Zeynep ER