Yorulmazlık
Hareket hâlindeki her canlı enerjisi bittiğinde yorulmaktadır ve dinlenme ihtiyacı duymaktadır. Bu şekilde düşündüğümüz takdirde yorulmamak mümkün mü?
Konuya farklı bir açıdan bakarsak belki de yorulmamanın hatta ebedi genç kalmanın formülünü bulabiliriz.
Bir insan düşünün uzak diyarlardaki çocuklarına, eşine kavuşmak için vadileri, dağları, ormanları aşması, günlerce yol kat etmesi gerekmektedir. Kavuşma niyetiyle ve aşkla yola çıkan bu kişi uzun saatler aralıksız yürüdüğünde, doğal olarak belli bir süre sonra yorgun düşecektir. Fakat sevdiklerine bir an önce kavuşma arzusuyla, istirahatini yaptıktan sonra tazelenmiş bir şekilde hedefe doğru yoluna tüm gücüyle devam edecektir.
Bedenimiz belli bir süre hareket ettikten sonra dinlenmek, uyumak ihtiyacı duyar. Yorulmazlığın sırrını bedenimizde ararsak bu kavrama yanlış taraftan bakıyoruz demektir. İşin sırrını, eşine bir an önce kavuşmak isteyen adam gibi, koyulan hedeflerde aramak gerekir. Keza hedefler geleceğe koyduğumuz mıknatıslar gibidir. Net olan hedefler güçlü bir mıknatısın toplu iğneleri çektiği gibi, kişiyi kendisine doğru çeker. Bu çekim gücü yorgunluğu unutturur, kişiyi sürekli hevesli, canlı tutar.
Hedefler de kendi içinde yersel ve göksel diyebileceğimiz iki ayrı grupta değerlendirilebilir. Yersel hedefler ev, araba almak, işyeri kurmak gibi maddi şeylerle ilgilidir. Maddi hedeflere ulaşmak için çaba bazı kişileri bir süre yorulmaz kılabilir, ama kişi peşinde koştuğu şeyin geçiciliğini idrak ederse, o zaman bu kişiye itki veren mıknatıs, etkisini yitirir. Ve kişi yaptığı işten veya elde ettiği objeden sıkılır, yorulur, daha fazla dinlenme ihtiyacı duyar; yaptığı işten kaçmak için hayatında kısa süreli hobiler, gezmeler, yemeler, içmeler, kaçamaklar gibi uğraşlar koyarak tatminler arar.
Göksel olan hedefler, manevi olanlardır. Bunlar da kişiyi mıknatıs gibi çeker. Kişi yaptığı şeylerin faydalı olduğunu idrak ettikçe hedefe doğru adımları eminlik kazanır, güçlenir. İnsanlara, doğaya yardım etmeyi yaşamına hedef olarak koyan kişi her düşüşünde daha güçlü bir şekilde ayağa kalkmayı bilir, engelleri hayıflanmadan aşar, işini şevkle yapar, bundan dolayı enerjisi her zaman tazedir, yüzü hep gülüyordur, kalbi her zaman sevgi doludur. Biz böyle bir kişiye yorulmazlığın sırrını bulmuş bir kişidir diyebiliriz.
Bu açıdan yorulmazlığı değerlendirirsek Mustafa Kemal Atatürk’ün kadim sözü yerini bulur. “Hiç dinlenmemek üzere yola çıkanlar, asla yorulmazlar.”
David İSRAEL