
Yüce Gönüllülük
“Dalgaların çarpıp kırıldıkları yüksek bir kayaya benze.
O, hiç sarsılmadan dururken köpüren sular,
sakinleşmek için yine ona gelirler.”
Marcus Aurelius
Yazıya Stoacı filozof, imparator Marcus Aurelius’un içinden yüce gönüllülük taşan bu sözü ile başlamak istedim çünkü yüce gönüllüğe sahip olmasak bile nasıl bir şey olduğunu anlamak açısından çok güzel bir örnekti.
Evet, erdemleri anlamak genelde zordur. Yüksek bir görüş gücü ve bilinç ister çünkü çoğunlukla değerler insanın toyluk zamanlarında önemsenmez iken ilerleyen yaşlarla kıymete biner. Yaşla gelen bir bilinçle onu daha açık fark edebilir ve kavrayabiliriz. Bana göre erdemler üzerinde konuşmak bakışları yukarı çevirmek ve bilinçlerimizi uyandırmak açısından her geçen gün daha da önemli olmaktadır. Çünkü yaşadığımız dünyanın içinde bulunduğu salgınlar, yoksulluk ve dört bir yanını sarmış etik sorunları nedeniyle bu değerleri özlemle arar olduk.
Ne yazık ki dünyayı, ilişkileri ve düşünüş biçimlerini ele geçiren materyalist ve faydacı anlayış erdemlerin değerlerini düşürmekte ve kalın bir toz tabakası gibi üzerini örterek onları görmemizi engellemektedir. Kolektif olarak yaşamakta olduğumuz değerler krizi bakışlarımızı ileriye çevirmekten, kalıcı dostluklar geliştirmekten ve özgeci düşünmekten bizleri alıkoymakta, umutsuz insan yığınları yaratmaktadır.
Aslında sorunun en temelinde çözümünün yanlış yerde aranmaya çalışılması yatmaktadır zira üzerimize çullanan birçok sorunun ardında salt ekonomik nedenler olduğu düşünmeseydik daha mutlu olacaktık. İşte bu kadar sorunun ortasında yaşamaya çalışırken sarılmamız gereken bir erdem olan yüce gönüllük bize ihtiyacımız olan birçok şeyi geri verebilir.

Yüce gönüllülüğün, gönüllülükten ve iyilik sevgisinden doğduğunu söylersek yanılmış sayılmayız. Hepimizce deneyimlenen bir gerçek vardır ki bir erdemin kendisi gibi erdem olan birçok dostları vardır. Asalet ve merhamet bu erdeme en yakın dostlarıdır. Hepsinin de merkezinde büyük bir kalp ve cömertlik de görürüz çünkü yüce bir kalbe sahip olmayan bir kişide bu erdemlerden zerre bulamazsınız. Öte yandan kalp büyük bir iradedir çünkü hiç durmaz. Biz uyurken başka bir yerde işini yapmaya devam eden güneş gibidir. Biz dinlensek bile o fark ettirmeden çalışmaya devam eder. Bu nedenle kalp bizde iradeyi temsil eden bir organ olur.
Gönüllülük de bir irade gibi yaşama yön ve anlam verir. Yaşamın önümüze çıkardığı aksiliklerini, hayal kırıklıklarını, meydan okumalarını ve denemelerini ancak büyük bir kalple ve yüce gönüllükle karşılayabiliriz. Çünkü o hayattan ve başkasından şefkat dilenmez, şans beklemez ve şikâyet etmez. Çünkü kendisi yücedir. Alan yerine verendir, tüketen ya da emen değil besleyendir. Çekilen değil kendisine doğru çekendir. Çünkü biliriz ki her zaman akış, yüksek olandan aşağıda olana olur. Çekim büyük ve görkemli olandan küçük olanadır. Dolayısıyla yüce gönüllülüğe sahip kişiler hiç tanımadığı ve karşılaşmadığı kişilerde bile kendisine doğru bir çekim yaratır. Ufuktan doğan güneş gibi her yeri aydınlatır.
Gelin, bugünden başlayarak yüce gönüllüğün mistik ve derin anlamına ulaşmak için kendimize bir deneme koyalım. Bizi onaylamasalar da dikkate almasalar da dinlemeseler de ve hatta öfkelerini kussalar da bizim tavrımız büyük bir kaya gibi olmak ve bize gelen dalgaları sakinleştirmek olsun. Eğer gerçekten böyle oluyorsa yüce gönüllülükten bizde de bir parça var demektir. Emin olun bu denemeye değerdir çünkü cehaletleri ile yolumuzu kesen bu kişiler, bizlere ne kadar ihtiyaç duyduklarını böyle anlatırlar.
Bunları yaşamları ile büyük dersler veren filozofların yaşamlarından biliriz. Sokrates bu konuda önemli bir örnektir.
Tarihler MÖ 399 yılını göstermektedir ve Sokrates sorularıyla rahatsız ettiği ve uyanmak istemeyen kişilerin iftirasına uğrar ve ölüm cezası ile yargılanır. Mahkeme karşısında bir an bile titremez ve onlardan merhamet dilenmez. Onun için hayatta en gerekli ve onurlu olan şey; şartlar ne kadar kötü olursa olsun ve hatta bu şartlar kendi sonunu getirse bile gerçeği söylemek ve savunmaktan vazgeçmemesidir. Öyle de yapar ve ölüm kararı açıklanırken son söyledikleri onun ne kadar yüce gönüllü olduğunu bizlere sessiz bir şekilde anlatır.
“Siz bu kararınızda haksız bir karar veriyorsunuz ama ben sizden bu konuda bir af dilenmeyeceğim. Çünkü haksızlığa uğramak haksızlık etmekten daha iyidir.” diyerek ölümü yüce gönüllükle kabul eder ve son sözleri ile insanlığa yaşam ve ölüm konusunda büyük bir ders verir:
“Zamanı geldi; ben öleceğim ve sizler de hayatınıza devam edeceksiniz. Hangi iki durumun yani ölümün mü yoksa hayatta kalmanın mı daha iyi olacağına sadece Tanrı karar verir.”
Nazım ÖZDEMİR